Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Necip Fazıl Kısakürek’in vefatından 37 yıl sonra en büyük hayali olan Ayasofya’yı açma şerefine eriştiklerini belirterek, “80 yıllık hasretin ardından zincirleri hep birlikte kırdık. Fatih’in vasiyetine uygun olarak Ayasofya’yı asli kimliğine tekrar kavuşturduk.” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri programında, yarışma nedeniyle bu yıl da ülkenin geniş insan hazinesinden titiz bir çalışmayla, yine birbirinden kıymetli, yetkin, velut isimlerin tespit edildiğini söyledi.
Star gazetesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ödül jürisinin üyelerine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Necip Fazıl Ödülleri’nin 10. yılı vesilesiyle bu seneki ödüllerimizi 10 farklı kategoride tevcih ediyoruz. Birazdan ödüllerini takdim edeceğimiz bilim, kültür ve sanat erbabımızı tek tek kutluyor, şahsım, ülkem ve milletim adına her birine en kalbi şükranlarımı sunuyorum.” diye konuştu.
“Türk siyasetinin tüm dönüm noktalarına şahitlik etti”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstat Necip Fazıl Kısakürek’in siyasi, sosyal ve kültürel bakımdan Türkiye’nin en sancılı, en zor döneminde yaşadığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“79 yıllık ömründe, iki cihan harbi dahil nice savaş, işgal, darbe, ekonomik ve siyasi darboğazlar gördü. Osmanlı’nın yıkılışından Cumhuriyet’in ilanına, tek parti sultasından çok partili demokrasiye geçişe kadar, Türk siyasetinin tüm dönüm noktalarına bizzat şahitlik etti. Asırlardır günde beş vakit semalarımızı süsleyen Ezan-ı Muhammediye’lerin binlerce yılın yabancısı garip bir sesle değiştirilmesine tanık oldu. Fatih’in emaneti, Ayasofya’nın kapısına vurulan zincirler en çok da kendisi bir Ayasofya meftunu, Ayasofya aşığı olan üstada ağır geliyordu.”
“Büyük bir iman ve dava adamıydı”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kısakürek’in, yüzyıllar boyunca i’la-yi kelimetullahın sancaktarlığını yapmış bir milletin ruh köküyle bağının zayıflamasını hiçbir zaman kabullenmediğinin altını çizerek, “‘Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya.’ derken milleti yeniden ayağa kalkmaya davet ediyordu. ‘Sen bir devsin, yükü ağırdır devin; Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin.’ mısralarındaki çağrının da muhatabı topyekun milletimizdir.” ifadelerini kullandı.
Erdoğan, üstadın mücadelesinin, Türk milletini ruh köküyle yeniden buluşturmak olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Üstadın, Anadolu’nun ruh kökü dediği şey ise bizi biz yapan, vatanı vatan kılan, milletimizi millet yapan kadim hasletlerin bütünüydü. Harcını, dini ve felsefi bir olgunlukla, sancılı ürperişlerle, sevinçlerle ve Doğu’nun batmayan güneşiyle kardığı tüm eserlerinde üstadın öncelikli gayesi işte buydu. O, zaman ve mekan şuuruna sahip, büyük bir iman ve dava adamıydı. O gümrah bir ırmak misali akan şiirleriyle, tiyatrolarıyla, tenkit ve inceleme yazılarıyla bir hakikat yolcusuydu. Üstat, merhum Yahya Kemal’in, ‘Ağzımda annemin ak sütü gibidir.’ dediği Türkçeyi en mahir, en müessir şekilde kullanan ediplerimizden biriydi. ‘İşgalcilerin’ diye tabir ettiği devrinin tatsız tuzsuz, renksiz, ahenksiz lisan dayatmalarına asla itibar etmemiştir. ‘Dilden daha büyük, dilden daha aziz, dilden daha gerçek, dilden daha müdafaalı vatan yoktur.’ diyerek, Türkçeyi savunmuştur.”
“Şiirle mutlak hakikati aramıştır”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üstat Kısakürek’in, şiir ve nesirdeki hikmetli sözlerini keskin bir zeka, derinlik, ustalık, mecaz ve nükteyle tezyin ettiğini vurgulayarak, “Sanatların sultanı olarak tarif ettiği şiirle, mutlak hakikati aramıştır. Necip Fazıl’a göre mutlak hakikat Allah’tır. Şiir, Allah’ı sır ve güzellik yolunda arama işiydi. Şiire ve Allah’ın mahrem ülkesi meçhuller aleminin derbeder seyyahı olarak gördüğü şaire çok önemli görevler yüklüyordu.” dedi.
Üstat Kısakürek’in, gerçekleştirmek için bütün bir ömrünü vakfettiği ideallerini ancak ve ancak genç kuşakların gerçeğe dönüştürebileceğine inandığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Bu gençliğin maya tutması için de üstat, kendi ifadesiyle, 30 yıl boyunca uğraştı, didindi, bu uğurda zindanlara atıldı. Tüm yasaklara, tüm engellemelere rağmen, 35 yıl boyunca neşrettiği Büyük Doğu Dergisi ve kurucusu olduğu Büyük Doğu Cemiyeti ile özellikle gençlere ilham aşılamanın, öz güven ve cesaret vermenin gayretindeydi. O, mücadelesini, fildişi kulelerde değil, milletin içinde, milletiyle, bilhassa gençlerle birlikte yürüttü. Anadolu’yu karış karış gezerek, binlerce kişinin katıldığı konferanslar tertip etti. Sayısız takibata uğradı.”
“Gençlikten ümidini hiçbir zaman kesmedi”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kısakürek’in, defalarca hapse girdiğine, birçok haksızlığa maruz kaldığına fakat inandığı yoldan asla geri adım atmadığına işaret ederek, “Birisinde, Hakim bey, ‘Artık bıktık senden.’ ifadesini kullanınca verdiği cevap çok manidardır. ‘Siz hancı, ben bu yolda yolcu olduğum müddetçe ben buraya daha çok uğrarım.’ Geleceğin fikir yükünü sırtlayacağına inandığı gençlikten ümidini hiçbir zaman kesmedi. Rabb’im bizlere de gençlik yıllarımızda üstadın bu samimi mücadelesine omuz vermeyi bahşetti. Necip Fazıl Kısakürek’in 50. muharrirlik ve 40. mücadele yılı jübilesinin takdimini yapmak bu fakire nasip oldu.” değerlendirmesinde bulundu.
“Ayasofya Cami-i Kebir aslına rücu etti”
Üstat Kısakürek’in hayattayken takdimini yapma bahtiyarlığını yaşadığını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
“Vefatından 37 yıl sonra ise en büyük hayali olan Ayasofya’yı açma şerefine de eriştik. Allah’a hamdolsun 80 yıllık hasretin ardından zincirleri hep birlikte kırdık ve Fatih’in vasiyetine uygun olarak Ayasofya’yı asli kimliğine tekrar kavuşturduk. Ayasofya Cami-i Kebir aslına rücu etti. Birlikte bu başarıldı. Üstadın hayalini kurduğu şekilde tıpkı bir kitap gibi, tıpkı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi bu yüce mabedi açmayı başardık. Rabb’ime bir kez daha bizlere bu onuru, bu şerefi, Ayasofya’nın esaretine son verme bahtiyarlığını bahşettiği için sonsuz hamdediyorum.”
(Sürecek)