Altyapısı hazırlanmadan kambiyo rejiminde serbestiyetin ilk ve en önemli adımı atılıyor. Bu bağlamda döviz işlemleri ve sermaye hareketleri tamamen liberalleştiriliyor. Sıcak para, kaynağı belli olmayan para, hayali ihracatlar ve sonunda 2010’da gri listeyle tanışma… Sonra yapılan düzenlemelerle gri listeden çıkış ve 2021’de tekrar aynı listeye alınmayla ekonomiye vurulan darbe. Türkiye’nin gri listelere girme süreçleri ve bunun etkilerini eski MASAK Başkan Yardımcısı Dr. Ramazan Başak ile konuştuk.
1-1989’daki düzenlemenin amacı neydi?
Daha liberal bir döviz sistemi yaratmak, menkul kıymetlerin yurt içi ve dışında alım-satımı önündeki engelleri kaldırarak sermaye piyasalarının gelişimine yardımcı olmak ve sermaye hareketlerini serbestleştirerek, bu şekilde bankaların yurt dışından kredi bulmasını sağlamak… Yapılan bu değişiklik sonrasında, o ana kadar önemli ölçüde mevduat kaynağına bağımlı olan Türk Bankacılık Sektörü (TBS), mevduata alternatif olarak yurtdışı borçlanmaya ağırlık vermiş ve sektörün pasif yapısında mevduatın payı azalırken yurtdışından sağlanan kaynakların payı hızla artmaya başladı. Ancak bu kaynaklar bazı bankalarca çeşitli hileli işlemlerle mevzuatın öngördüğü sınırlar adeta yok varsayılarak, açık pozisyona dönüştürüldü. Riskin temel kurallarına uymadan yapılan plasmanların aktif kalitesini bozması ve öz kaynaklarda yarattığı ciddi aşınma sonrasında ise TBS’de 1994, 2000 Kasım ve 2001 Şubat tarihlerinde Cumhuriyet tarihinin en önemli krizleri yaşandı.
2-Peki bu değişiklik sonrasında sıcak para girişleri oldu mu?
Hem sıcak para, hem de kaynağı belirsiz para girişleri olmaya başladı. 1989 aynı zamanda uluslararası düzeyde de çok önemli bir dönemin başlangıcı. Çünkü bu tarihte G-7 ülkeleri tarafından kara paranın aklanmasının önlenmesi amacı ile OECD bünyesinde Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force – FATF) kuruldu. Başlangıçta FATF tarafından yapılan üyelik çağrıları yanıtsız bırakıldı, ancak yaptırım uygulanabileceği ilan edilince Eylül 1991’de Türkiye FATF’a üye oldu. Üyelik sonrasında gerekli mevzuat çıkarılıp kurumsal alt yapı oluşturulması gerekirken bu yapılmadı ve gelen baskılar sonrasında ancak Kasım 1996’da Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesi hakkında Kanun çıkarıldı ve mücadele için Maliye Bakanlığı’na bağlı Mali Suçları Araştırma Kurulu (MASAK) oluşturuldu. Mevzuatın ve ilgili otoritenin olmadığı 1996’ya kadar ülkemiz sıcak para yanında kaynağı belirsiz paranın da önemli merkezlerinden biri haline geldi. Başta hayali ihracat olmak üzere birçok yöntemle de söz konusu kara paralar aklandı.
3-FATF’ın misyonuna terörizmin finansmanıyla mücadele de eklendi sonrasında değil mi?
Evet, ABD’de yaşanan 11 Eylül saldırılarından sonra eklendi ve üye ülkelere bu konuda gerekli düzenlemeleri yapmaları tavsiyesinde bulunuldu. Ancak Türkiye bu çağrılara da olumlu yanıt vermedi. Hâlâ FATF’ın kara listesinde bulunan İran ile yapılan çeşitli ticari işlemler ve para transferleri gerekçe gösterilerek 2010’da ilk kez suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesi ile ilgili yeterli düzeyde mücadele etmeyen ülkeler kategorisine yani ‘gri liste’ kapsamına alındı.
4-Sonra nasıl çıktı?
Şubat 2013’te kanun çıkardı ve bazı gerekler yerine getirilerek 2014’te ‘gri liste’ kapsamından çıkarıldı. Rayına girmiş gibi görünen ilişkiler, FATF’ın Türkiye’nin Kara Para Aklama ve Terörizmin Finansmanı ile mücadele sistemini ele aldığı 2019’un son günlerinde gönderilen raporda getirilen önemli eleştiriler sonrasında yön değiştirdi. Bazı konularda yürütülen mücadelelerde övgülerin de yer aldığı raporda, 15 Temmuz sonrasında darbe girişimiyle ilgili soruşturmalara ağırlık verildiği için etkin bir mücadelenin yürütülemediği ve bu alandaki denetimlerin aksadığı, Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi, Siyasi Nüfus Sahibi Kişiler, Finansal Olmayan Belirli İş ve Meslekler başta olmak üzere gerekli düzenlemelerin yapılmadığı vurgulandı. Bu konularda gerekli önlemler alınmaz ve ilerleme kaydedilemezse “Pakistan, Moğolistan ve Yemen gibi gri listeye ekleneceği” uyarısı yapıldı. Eleştiri yapılan konularda gerekli aksiyonlar alınmaya ve gerekli düzenlemeler yapılmaya başlandı. Bu bağlamda ilk olarak denetimlerin ve şüpheli işlem bildirimlerinin artırılmasına yönelik çabalar sarf edildi ve TBMM’de yaşanan büyük tartışmalar sonucunda Aralık 2020’de Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi hakkındaki kanun çıkarıldı.
5-Bir ülkenin gri liste kapsamında bulunmasının sonuçları neler?
Öncelikle bu kapsamda bulunan ülkelere yabancı yatırımcının güveni azalmakta ve yabancı sermaye çıkışları gerçekleşmektedir. Aynı zamanda sıcak para girişlerinin de azalmaya başlaması ile birlikte ülke parasında değer kayıpları yaşanmaktadır. Öte yandan bu kapsamdaki ülkeler yurtdışından kredi bulmakta zorlanırlar ve bulunabilen kredilerin maliyeti de çok yüksek olur. Keza iş insanlarının ve normal vatandaşların ülkeler arasında yapacağı transferlerde ve ödemelerde çok ciddi engeller ve sıkıntılarla karşılaşılır. Sonuç olarak yaşanan ekonomik sıkıntıların temel nedenlerinden biri olduğunu söylemek yanlış olmaz.
6-Örnek verir misiniz?
2018’de gri listeye alınan Pakistan’dan yaklaşık 40 milyar Dolar tutarında bir yabancı sermaye çıkışı oldu. Hali hazırda bu liste kapsamında; Bulgaristan, Burkina Faso, Cayman Adaları, Filipinler, Güney Afrika, Güney Sudan, Haiti, Hırvatistan, Jamaika, Kamerun, Kenya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Mali, Mozambik, Namibya, Nigeria, Senegal, Suriye, Tanzanya, Türkiye, Ürdün, Vietnam, Yemen bulunuyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bu yıl içinde gri listeden çıktı.
7-Ülkelere bakın. Bizim bu ülkelerin arasında ne işimiz var?
Çok doğal bir soru bu. Ancak maalesef bu kapsama alınmamızda ciddi hatalarımızın olduğunu ve Gri Listeye giden yolda taşların çoğunlukla tarafımızca döşendiğini söylemek zorundayız. Resmi rakamlar bu bilgileri doğruluyor. FATF 4. tur değerlendirme raporunda denetimlerin aksadığı ifade ediliyor. Bu çalışmanın 2018’de başladığı ve düzenlenen raporun 2019 yılının son günlerinde Türkiye’ye gönderildiği dikkate alındığında, 2018 ve 2019 yıllarında denetimlerin ne kadar ciddi bir biçimde aksadığını grafiklerden görüyoruz. Nitekim 2019 yılı itibari ile faaliyet gösteren 53 bankadan bu yıl sadece 1’i, 100’ün üzerinde sayısı olan banka dışı finansal kuruluştan ise sadece 2’si denetlenebilmiş.
8-Benimle paylaştığınız 2023 faaliyet raporunda personel sayısı 362 olarak belirtilmiş, FATF denetimleri devam ederken artan ciddi iş yüküne rağmen MASAK personel sayısının 2018 ve 2019 yılları arasında önce 267’den 225’e, sonrasında ise 2020 yılında dip yaparak 186’ya gerilemiş.
Bunu anlamak mümkün değil. Tamamına yakını yükümlü gruplarının yapmakla yükümlü olduğu şüpheli işlem bildirimleri olmak üzere suç gelirlerinin aklanması ve terörizmin finansmanı suçu ile ilgili yapılan bildirim sayılarında da yine aynı gelişmeler yaşanmış. FATF’ın incelemeye başladığı 2018 yılında bildirim sayısı 245.937. Denetimlerin ve yaptırımların yetersizliği nedeniyle FATF denetim raporunun gönderildiği 2019 yılı sonunda bildirim sayısı adeta dip yapıyor ve bu durum eleştiri konusu oldu.
9-Gri Liste sürecinde kendimizi savunmamızı güçleştiren başka konular var mı?
Varlık Barışları nedeniyle ortaya çıkan olumsuz tabloyu rahatlıkla söyleyebiliriz. Reel sektörün döviz kredisi kullanabilmesi, geçmişte çoğunlukla ihracat ve yurtdışı müteahhitlik hizmetleri gibi döviz kazandırıcı işlemlerin varlığına bağlıydı. Özellikle 2009’da Türk Parasının Kıymetini Koruma hakkındaki kararın 17’nci maddesinde bir değişiklik yapıldı. Bu şartlar gevşetildi ve reel sektörün bankacılık sektörü kanalıyla döviz ve dövize endeksli kredi (DEK) ‘lere erişimi kolaylaştırıldı. Reel sektörün döviz pozisyon açığı hızla yükselerek 67 milyar dolardan Ağustos 2016 itibariyle 210 milyar dolara yükseldi. Reel sektörün yapısı dikkate alındığında, “Varlık Barışı” konusunda getirilen yeni düzenlemeler, ciddi oranlarda açık pozisyonu olan şirketler için önemli bir fırsat sundu. Ancak borç ve taahütlerin kapatılmasında kullanılacak varlıkların suçtan elde edilmemiş olmasına da özellikle dikkat edilmesi gerektiği belirtildi, “Aksi taktirde suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi mücadelesi yürüten FATF ve FinCEN gibi uluslararası kuruluşlarla zaten sorunlu olan ilişkilerimiz daha da başımızı ağrıtabilecektir” diye uyarı yapıldı. Nitekim varlık barışları kapsamında yurda getirilen kaynakların niteliği ile ilgili gerekli hassasiyetin gösterilmediği ve bu kapsamda yurda önemli tutarlarda kaynağı belirsiz para girişlerinin olduğu yönünde kamuoyunda önemli tereddütler de oluştu. Kuşkusuz FATF gibi uluslararası kuruluşlar da bu gelişmeleri dikkatli bir şekilde takip etti.
10-Süreç, aslında Türkiye’de suç örgütlerine karşı yapılan mücadelede de etkili oldu değil mi?
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yaptığı açıklamada, 2023’te 11’i uluslararası olmak üzere 420, son 10 ayda ise 454 organize suç örgütünün çökertildiğini açıkladı. Başta uyuşturucu, silah ticareti, kumar, yasadışı bahis ve fuhuş gibi yasadışı faaliyetler gösteren bu suç şebekelerinin bu derece artabilmiş olması bir ülkede suç gelirleri ve bu gelirlerin aklanması ile ilgili faaliyetlerin de yoğunluğunu göstermektedir. Anılan suç şebekelerinin birkaç yılda bu güce ve etki alanına ulaşmadığı, yıllara sarih bir şekilde güçlenip bu aşamalara kadar gelebildiği dikkate alındığında, bu örgütlerle son dönemde yürütülen ve takdir edilen mücadelenin neden geçmişte de yapılmadığını sormak hepimizin hakkıdır. Gri listeye alındıktan sonra listeden çıkmak için başta MASAK olmak üzere ilgili tarafların yoğun ve özverili çabalar gösterdiği açıktır. Bu bağlamda; denetimler, personel ve bildirimler konusunda önemli artışlar sağlandığı, organize suç örgütleri ile etkin bir mücadele yürütülmeye çalışıldığı, diğer yandan FATF tarafından eleştiri konusu yapılan başta Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanın Önlenmesi hakkındaki Kanun ve PEP’ler le ilgili mevzuat olmak üzere eksiklerin tamamına yakınının giderildiği görülmektedir. Bu gelişmelerin sonucunda da Haziran ayında yapılacak FATF Genel Kurulunda Türkiye’nin Gri Liste’den çıkacağı düşünülüyor. Ancak denetimin 2018- 2019 yılları arasında yapıldığı ve denetim raporunun Aralık 2019’da Türkiye’ye gönderildiği ve raporda bahsi geçen eksiklikler konusunda gerekli önlemler alınmaz ve ilerleme kaydedilemezse, “Pakistan, Moğolistan ve Yemen gibi gri listeye ekleneceği” uyarısı yapılmışken; Gri Listeye alındığımız Ekim 2021’e kadar neden gerekli önlemlerin alınmadığı ve/veya alınamadığını ve ülkemize son derece ağır maliyetleri olan ve olmaya da devam eden, önemli ölçüde itibar kaybı yaşatan gri listeye neden girdiğimizi sormak ve ilgili taraflardan en azından bir özeleştiri beklemek başta ekonomik sıkıntılar çeken geniş halk kesimleri olmak üzere yine hepimizin hakkıdır.